Osmanlı Devleti, 30
Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesiyle yenilmiş bir halde savaştan çekildi. Bu
tarihten itibaren İtilaf Devletleri, Mütarekenin 7. maddesine dayanarak Osmanlı
Devleti’ni hızla işgal etmeye başladılar. 13 Kasım 1918’de İtilaf
Devletleri’nin savaş gemileri Dolmabahçe önünde demirledi. Aynı ay içinde
Çanakkale Boğazı istihkâmlarına el koydular. Musul, İskenderun, Mersin Aralık
ayında, Ocak 1919’da Ayıntab, Şubat 1919’da Maraş, Mart 1919’da Urfa, işgal
edildi. Ocak 1919’da Kars, Ardahan, Batum ise boşaltıldı. Nisan 1919’da
İtalya’nın Antalya civarındaki işgalleri üzerine Mayıs 1919’da İzmir,
Yunanlılar tarafından işgal edildi. İtilaf Devletlerinin birkaç ay içinde
gerçekleştirdikleri işgallerin sosyal, siyasi, ekonomik ve askeri olmak üzere
pek çok nedeni ve sonucu oldu. Ancak bu yıkıma rağmen Anadolu’da işgallere
karşı direnen bir halk oluşumu meydana gelmeye başladı.
Güneydoğu Anadolu’nun en büyük vilayeti olan Ayıntab,
stratejik konumuyla İtilaf Devletleri için oldukça önemli bir bölgedeydi.
İngiltere için “Hindistan yolu”, Fransızlar için ise “Demiryolları” güzergâhında
olması bu iki devletin bu bölgede etkin rol oynamasına neden oldu. Ayıntab’ın
Mütarekeden sonraki geleceği için planlar, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya
Savaşındaki akıbeti belli olmadan çok önce 1912 yılında yapılmıştı. Ancak
İngiltere’nin Ortadoğu’daki planları Mekke Şerifi Hüseyin ile yaptığı
anlaşmayla Fransızlar lehine değişti. Böylece, Mayıs 1916'da, Sykes-Picot
Antlaşması adı verilen yeni bir İngiliz-Fransız antlaşması imzalandı. Bu
antlaşmada paylaşılacak alanlar yeniden belirlendi. Buna göre;
- Bağdat ve Basra’yı kapsayan Irak ile Filistin
İngiltere’ye,
- Suriye, Kilikya, Ayıntab, Maraş ve Urfa Fransa'ya
verildi.
- Musul ve çevresine Fransızlar, Irak'tan Filistin'e
dek uzanan bölgeye de İngilizler "nezaret" edeceklerdi.
- Arap Yarımadası’nın geri kalan bölümünde ise Mekke
Şerifi Hüseyin'in yönetiminde bir Arap devleti kurulması öngörülüyordu.
a- İNGİLİZ IŞGALİ
Mondros Mütarekesi imzalanınca, İtilaf Devletleri,
paylaştıkları alanlara doğru harekete geçtiler. Fakat Musul’un Fransız "nezaretine"
bırakılmasını isteksiz olarak kabul eden İngiltere, 1 Kasım 1918, Irak'taki güçlerini
harekete geçirerek Musul'a girdi ve 8 Kasım’da da Musul’u ele geçirdi. Bu durum
mütareke şartlarına da aykırı bir durum idi. Fransızlara baskı yaparak Musul üzerindeki
isteklerinden vazgeçmelerini sağlamaya çalışan İngilizler, 6 Aralık 1918'de
Kilis'i işgal etti. İngiliz birlikleri bu kez Ayıntab'a yöneldiler ve 17 Aralık'ta
bu şehre girdiler. İşgalin nedeninin İngiliz süvari birliğinin ihtiyaçlarını karşılamak
olduğunu gerekçe göstererek bölgede baskıya başladılar. Bu baskılarda, Kilis'te
olduğu gibi, ayrılıkçı Ermeniler büyük rol oynadılar. 23 Ocak 1919'da Ayıntab
Hükümet Konağı, İngiliz askerlerince işgal edildi. Kentin ileri gelenleri ve
aydınları, çeşitli bahanelerle Halep ve Mısır’a sürüldüler.
28 Şubat 1919'da Halep'te patlak veren bir olayın
Kilislilerce kışkırtıldığını ileri süren İngilizler, burada yoğun bir tutuklama
başlatınca, Belediye Başkatibi Tahsildar Ahmet Rami Efendi, İngiliz İşgal Komutanlığına
bir mektup göndererek bu tutumu protesto etti ve "Haksız olarak işgal edilen anavatanımızda insanlık onurunu ve
uygar düşünceyi ayaklar altına alıyorsunuz" diye uyarıda bulundu. Ayıntab'da
ise işgali kınayan büyük bir miting düzenlendi. Mitingde konuşan Belediye
Başkanı Lütfü Bey, halkın bu işgali kabul etmediğini ve durumun Barış
Konferansı’nda duyurulacağını belirtti. Mitingin hemen ardından da, Bülbülzade
Hacı Abdullah Efendi'nin başkanlığında, "Cemiyet-i İslamiye" adında bir
örgüt kuruldu. Cemiyet-i İslamiye ilk olarak işgalin mütarekeye aykırı olduğunu
protesto ile Fransızlara bildirdi ve mitingler düzenledi.
b- FRANSIZ
İŞGALİ
İngilizlerin yaklaşık bir yıl süren Ayıntab işgali,
Fransızların tepkisine yol açtı. İngilizlerin
bu bölgeyi derhal terk etmelerinin nedeni; 15 Eylül 1919'da Paris’te imzalanan
Suriye ve Kilikya’da işgal kuvvetlerinin değiştirilmesine ilişkin "Suriye
İtilafnamesi" ve İngiliz işgal kuvvetleri içerisinde görev alan Müslüman
askerlerin herhangi bir çatışmada Türkleri destekleyeceği endişesidir. Ancak,
askeri bir harekâta kalkışmaktan çekinen Fransız Hükümeti, sorunu görüşmeler
yoluyla çözmeye çalıştı ve Eylül 1919'da yapılan bir antlaşmayla da Musul
üzerindeki "nezaret hakkı”ndan vazgeçti. Antlaşmanın ardından da,
İngilizler önce Suriye'yi, daha sonra da Ayıntab, Urfa ve Maraş’ı boşalttılar. Fransız
Generali E. Bremond’un “Tarihimizde Fransa’nın
başına konan talih kuşunu bir defa daha ürkütüp kaçırdığı elemli bir devre”
dediği Kilikya olarak adlandırılan bölgenin işgali bu şekilde
kararlaştırılırken, Mustafa Kemal Fransız işgalini, “haksızlık üstüne haksızlık” olarak nitelendirdi ve “Göç doğru değildir. Milli örgütlenişi
genişletin. Her türlü haksızlığı protesto ve icabında fiilen reddedin”
talimatını verdi.
29 Ekim’de Ayıntab’a giren Fransızları, Ermeniler
karşıladı. Şehrin devir teslimi tamamlandıktan sonra İngiliz ve Fransız
komutanlarının yayınladıkları 5 maddelik beyannamede; Paris İtilaf Meclisinin kararıyla İngiltere’nin Ayıntab’ı Fransa’ya
bıraktığını, ayrı mezheplere mensup bütün halkın işlerine devam edebileceğini,
amaçlarının Osmanlı Hükümetinin icraatta bulunmasının sağlanması olduğunu
belirttiler. Bu durum Wilson Prensiplerine uygun olarak İngiliz-Fransız
anlaşması olarak yorumlandı. Suriye İtilafnamesi uyarınca Fransızlar, 5
Kasım 1919 Cuma günü Ayıntab'ı işgal ettiler. 9 Kasım 1919’da Mustafa
Kemal, bir telgraf ile bütün idari amirlere ve Müdafaa-i Hukuk şubelerine
işgali dünya kamuoyuna ve Amerika’ya protesto etmelerini duyurdu. İşgalin ilk
günü, bir Ermeni tercümanla şehre inen bir Fransız subayının, Akyol Camiinde
asılı Türk Bayrağı'nı zorla indirtmesi, şehirde infial uyandırdı ve halk
galeyana geldi. Bu hareket büyük bir miting ile Fransızlar nezdinde protesto
edildi. Fransız İşgal Komutanına gönderilen protesto mektubuna rağmen Fransızlar
baskıcı tutumlarını sürdürdüler. Ermenilerin aleyhte propagandalarının yanında
resmi binalara Türk bayrağı çekilmesi yasaklandı ve resmi binaların kapılarına
yörenin adının “Kilikya” olarak değiştirildiğini belirten tabelalar asıldı.
Fransızlar halkın tutumunun kitlesel bir tepkiye yol açabileceğini bir süre
sonra fark ettiler ve işgal birliği içindeki Ermeni Taburunu bir Cezayir Avcı
Taburuyla değiştirdiler.
Ayıntab’daki baskılar yalnızca yerel halkın değil,
Diyarbakır’daki XIII. Kolordu Komutanı Miralay Ahmet Cevdet Bey'in de tepkisine
yol açtı. Ahmet Cevdet Bey, Fransızların tutumunu art arda gönderdiği sert notalarla
protesto etti. Mustafa Kemal’in “sonuçta
milletin galip geleceği ve halkın işgale direnmesi” çağrısı ile Ayıntab’da,
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, Heyet-i Merkeziye adıyla bir
kolu kuruldu. Bu cemiyet, önce Cemiyet-i Milliye sonra Müdafaa-i Hukuk adını aldı
ve Mustafa Kemal’in direktifi ile kurulmuş olan ve ülkede “Kuvvâ-yı Milliye olarak adlandırılan teşkilata dönüştü.
Ayıntab adına Kara Vasıf Bey'in katıldığı Sivas Kongresi'nden sonra, “Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Ayıntab Şubesi” adını alan Cemiyet-i İslamiye, İtilaf
Devletlerine ve İstanbul Hükümeti'ne işgali protesto etti. Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti’nin askeri yapısını oluşturma görevini, Kilisli Yusuf Rıza Bey (Arslan)
ile Yüzbaşı Kamil Bey (Polat) üstlendiler. 1919 sonlarında, Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti, direniş çalışmalarının büyük bir alana yaydı.
Bir yandan
Maraş’ta diğer yandan Urfa’da Fransızlara karşı başlatılan direnişin Ayıntab ve
bölgesi için miladı 12 Ocak 1920’dir. 7 Ocak’ta Eloğlu, 12 Ocak’ta Arapcar
Köyü, 20 Ocak’ta ise Karabıyıklı’daki baskınlar ile yıpranan Fransız
kuvvetlerinin korkulu rüyası 24 Mayıs 1920’deki vefatına kadar Molla Mehmet
adındaki “Karayılan” lakaplı bir aşiret reisidir. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kararı gereği Ayıntablılar,
Ermeni ve Fransızlarla herhangi bir ticari işe girmediler. Gereksinimlerini
dışarıdan sağlamak zorunda kalan işgal kuvvetleri Kilis’ten bu ihtiyaçlarını
karşılamaya çalıştılar. Daha önce bu durumu hesap eden Muvazzaf Teğmen Şahin
Bey, Kilis-Ayıntab yolunu kapattı. Burada hiçbir Fransız konvoyunun geçmesine
izin verilmedi. Fransızlar, ikmallerini devamlı olarak Ayıntab-Kilis yolunu
kullanarak yaptıklarından burası önem taşımaktaydı. Heyet-i Merkeziye aldığı
tedbirlerle Maraş yolunu Fransızlara kapattıktan sonra Fransızların tümen karargâhı
olan Katma’dan ve Kilis Garnizonu’ndan Ayıntab’a gelecek yardımlar önlendi. Ayıntab
Savunması’nı her şeyin üstünde tutan Şahin Bey, Çapalı Köyüne giderek burayı
merkez yaptı ve bir süre sonra yolun kontrolünü tamamen sağladı. 3 Şubat
1920’de Ayıntab’a gitmek üzere Kilis’ten hareket eden 300 kişi ve 150 arabadan
oluşan bir grup, Şahin Bey kuvvetleri tarafından bertaraf edildi. 4 Şubat’ta
Kilis yoluna hâkim olan milis kuvvetler, telgraf hatlarını tahrip ederek
Fransızların Kilis ile olan bağlantısını kesti. Aynı şekilde Karayılan
vasıtasıyla Ayıntab-Maraş yolunun da bağlantısı kesildi. Şahin Beyin
önderliğindeki direniş kuvvetinin baskısı nedeniyle Fransızlar işgal etmek için
girdikleri Ayıntab'da tutsak durumuna düştüler. Ayıntab Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti, 28 Şubat’ta Fransız Komutanına verdiği notada, kentte güvenliğin korunması
için şu koşulları öne sürdü:
1- Ayıntab'daki Ermeni askerlerinin geri gönderilmesi.
2- Yerel Türk yönetimine müdahale edilmeyeceğine ilişkin
güvence verilmesi.
3- Ayıntab'e yeni birlik getirilmemesi.
4- Güvenliğin korunması için, kente iki Türk
taburunun getirilmesi.
Bu gelişmeler üzerine, Ayıntab garnizonuna erzak
nakline memur edilen Andreas, 25 Mart’ta Kilis’ten hareket etti. Bu yiyecek
konvoyunda askeri gereçlerin yanında
2500 asker de bulunuyordu. 26 Mart sabahı Fransızların taarruzuna karşılık
veren Şahin Bey komutasındaki milis kuvvetleri bu taarruzdan Ayıntab’ın
kuzeyine çekilmek zorunda kaldılar. Fransızlarla ilk önemli çarpışma,
Kızılburun Tepelerinde, Kilis Kuvvâ-yı Milliye kuvvetlerinin de işbirliği ile
yapıldı. İkinci büyük çarpışma, Kertil civarında oldu. Fransızların baskın
olmaları nedeniyle milis kuvvetleri çekilmek zorunda kaldılar. Elmalı Köprüsü’nde
Şahin Bey, Fransız piyadelerinin süngü darbeleri altında 28 Mart 1920 tarihinde
şehit düştü. Onun şahadeti üzerine Milli Kuvvetler Ayıntab’ın kuzeyine doğru
çekildiler. Şahin Bey’in şehit olması ve Türk kuvvetlerinin yenilmesinden sonra
Mustafa Kemal’in emri üzerine Sivas’tan hareketle Maraş’a gelmiş olan Kılıç Ali
Bey, Ayıntab Heyet-i Merkeziyesinin isteği üzerine buradan Ayıntab’a
gönderildi. Bu durum Ayıntablıların maneviyatını yeniden yükseltti. Ayıntab’daki
Milli Kuvvetlerin bir komuta altında birleştirilmesini planlayan Kılıç Ali, böylece
Ayıntablıların savunma gücünü artırdı. 1-2 Nisan günlerinde Kilis’e dönen
Fransız askerlerine taarruz eden Ali Bey
4 Nisan’da şehrin müdafaa hatlarını düzenledi. 28 Nisan’da IX. Kafkas Alayının Ayıntab’a
gelmesi savunmaya güç kattı. 26 Nisan’da Mağarabaşı ve 2 Mayıs’ta Kurbanbaba
Tepesi taarruzuna başarılı mukavemet eden milis kuvvetlerin başarıları 22
Mayıs’ta Akbaba’da meydana gelen çarpışmalarda aynı sonucu doğurmadı. Aylardır
Anadolu harekatını tamamlayamayıp, güçlerini Suriye’ye kaydırmayı başaramayan
Fransızlar, 28 Mayıs 1920'de Ayıntab Kuvvâ-yı MilIiye Komutanlığına bir telgraf çekerek
ateşkes teklifinde bulundu. Ankara Hükümeti, 30 Mayıs -18 Haziran 1920 arasını kapsamak
üzere, FransızlarIa bir ateşkes antla§masl imzaladığını bildirdi. Antlaşmaya göre,
Fransız birlikleri 20 gün içinde Adana, Mersin ve Tarsus dışındaki bütün işgal bölgelerini
boşaltacak ve tutsaklar serbest bırakılacaktı. Ateşkes boyunca her iki tarafta
da hükme aykırı bir tutum görülmedi. Ancak ateşkes süresinin bitmesi ve Fransa’nın
barış antlaşması için yanaşmaması durumun iyi niyetten ibaret olmadığı
izlenimini verdi. Bunun üzerine Maraş ve Adana Cephesi, Ayıntab’daki Fransız
müfrezesine 29 Temmuz 1920’de taarruzda bulundu. Ayıntab Taburu Komutanı
Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey bölgede ilerlemeye başladı. Çatışmaların alevlendiği
sırada Fransızlar, 11 Ağustos 1920’de şehrin iki saate kadar kayıtsız şartsız
teslimini ve bütün hükümet memurlarının, Kuvvâ-yı Milliye Komutanının, Heyet-i
Merkeziye üyelerinin ve diğer ileri gelenlerin Fransız Komutanlık karargâhına
gelmelerini, bütün kuvvetlerin silahları ile birlikte teslim olmalarını
bildirdiler. Fransızlar, Ayıntab halkı isyan ettiği için ceza olarak 1,5 milyon
altın lira tazminat istediler. Kabul edilmediği takdirde şehre büyük
kuvvetlerle saldıracaklarını ve şehri topa tutacaklarını bildirdiler. Ayıntablılar
tarafından kabulüne imkân olmayan bu şartlara karşılık Kuva-yı Milliye Komutanı
Özdemir Bey “Sizin bayrağınızın altına girecek hiçbir Türk düşünemiyorum. Ayıntab
halkı ya ölmeyi ya da vatanını kurtarmayı kendisine bir düstur olarak kabul
etmiştir.” dedi. Fransız kumandanlarına bu cevap verildikten iki saat sonra
mutasarrıflığa ikinci bir resmi nota gönderildi. Bu notada şehrin derhal teslim
olması ayrıca Fransızların mertliğinden, âlicenaplığından, maksatlarının halkın
refah ve saadeti olduğundan bahsedilerek şehrin teslimine işaret olmak üzere
kalenin güney burçlarından birine beyaz bayrak çekilmesi istenmekteydi.
Aynı gün Ayıntab
Heyet-i Merkeziye’sine Kılıç Ali Bey tarafından bir telgraf geldi. Bu telgrafta
bölgeye yeni kuvvetler sevk edileceği bildirilmekteydi. “Mümkün kuvvetlerin yola
çıkarılması için lazım gelenlere emir verilmiştir. Bu kuvvetlerin vusulüne
kadar aman kardeşlerim, fevkalade sebat, metanet ve mukavemet gösteriniz.
İnşallah muvaffak olacaksınız. Cümlenize muvaffakiyetler temenni ederim fedakâr
kardeşlerim. 6 Ağustos 1336. Kılıç Ali”
Yayınlanan bildiriyi
kuvvetlendiren bu telgraf, halkın direnme isteğini bir kez daha tazelemişti. Kuşatma
başladıktan sonra Ayıntab halkı içerisinde büyük bir açlık baş gösterdi.
Heyet-i Merkeziye bu durum karşısında bir açlık beyannamesi yayınlayarak,
dışarıdaki birliklerden bir kez daha yardım istedi. Fransızlar açlık
tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Ayıntab halkını tehdide başladı. 1 Ocak 1921
günü General Gouraud, Ayıntablılara teslim olmaları teklifini yineledi. Bu
teklifte, Sevr Antlaşmasının uygulanmasını istiyordu. Fransız idaresi
tanınacak, cephane ile adları verilen kişiler teslim edilecekti. Bu teklifte
diğer teklifler gibi kabul edilmedi.
Fransız
muhasarasının artması sonucunda, Ayıntab’ı müdafaa eden şehir içindeki
birlikler bir huruc hareketi yapmaya karar verdiler. II. Kolordu Komutanlığı böyle
bir baskın hareketinin 4-5 Şubat gecesi yapılmasını uygun buluyordu. Fakat harekât,
şehir içindeki müdafilerin hazırlıklarını tamamlayamaması nedeniyle
yapılamamıştı. Bunun üzerine II. Kolordu Kumandanı Kurmay Albay Selahattin Adil
Bey, 6-7 Şubat 1921 gecesi Ayıntab müdafilerine gönderdiği emirde: “…Bu gece kuşatma hattını yarıp çıkmadığımız
takdirde dışarıdaki kuvvetlerin sizlere bir daha yardım imkânı olmayacağını
kesin olarak bildirmek zorundayım. Harekat saat 18.00’de topçu ateşimizle
başlayacaktır. Yiyeceklerinizi içerde kalanlara terk ediniz. Sizin her halde
çıkmanızı rica ederim.”dedi.
Bu karar
üzerine dışarıya çıkacaklar Ahmet Çelebi’de toplandı. Bunlar da huruc
hareketine iştirak edenleri takip edeceklerdi. Huruc Hareketi, Salavat yokuşuna
ve Perilikaya istikametine doğru hazırlandı. Bu harekâta Mustafa Fevzi Bey
komutasında Yıldırım Taburunun birinci, ikinci ve üçüncü bölükleri ile semt
efradı iştirak etti. Müşterek hareket bütün hazırlığı ile tamamlandıktan sonra,
6 Şubat’ta 5 subay 450 oluşan ilk kafile çıkış hareketinde başarılı oldu. Ayıntab
halkı ve müdafiler, iaşe yardımı yapıldığı takdirde çıkış yapmak
istemediklerini ve savunmaya devam edeceklerini bildirdiler. Ancak buna imkân
olmayacağı anlaşıldığından müdafilerden arzu edenlerin her an kılavuzlarla
çıkış yapabileceklerini bildirdi. 7-8 Şubat 1921 gecesi de 50 kadar savaşçı Ayıntab’dan
dışarıya çıkmaya muvaffak oldu. 8 Şubat 1921’de aralıklı atışlar devam ederken,
aynı günü sabahı Özdemir Bey ve hükümet erkânının dışarı çıktıkları öğrenildi.
Halk telaşa düştü. Şehrin ileri gelenleri, Heyet-i Merkeziye Reisi Ferid Bey
olduğu halde, hastane haline gelen Şeyh Camii’nde toplandılar. Uzun
tartışmalardan sonra şehrin tesliminden başka bir çıkar yol olmadığına karar
verdiler. Şehrin teslim şartlarını görüşmek üzere Fransız kumandanlarına bir
mektup yazarak randevu istendi. Kararlaştırılan saatte Dr. Mecit Bey
başkanlığındaki Türk Heyeti Fransız karargâhına gitti. Uzun görüşmeler ve
tartışmalardan sonra teslim anlaşması hazırlandı. Heyet, Şeyh Camiinde toplanan
şehrin ileri gelenlerine, yeni şartları okuyup anlatarak imza için yetki
istedi. 9 Şubat 1921 Çarşamba günü saat 10.00’da Fransız Karargahına giden
delegeler bir gün önce hazırlanan şehrin teslim protokolünü imzaladılar. Teslim
protokolüne göre: “… Ayıntab Fransız
mandası altına girecek, ordu birlikleri harp esiri olarak kabul edilecek, bütün
silah ve harp gereçleri Fransızlara teslim edilecek, Türk olsun Ermeni olsun
bütün halka eşit işlem yapılacak ve güven altında bulundurulacaktı…”. Bu protokolden
sonra Fransızlar 10 Şubat 1921’de şehre girdiler. Kendilerince asayiş
bakımından gerekli gördükleri yerlere karakollar yerleştirdiler. Halkın gönlünü
kazanmak için Hükümet civarına kamyonlarla un, şeker, yiyecek getirerek halka
dağıttılar. Fırınları açarak ekmek yaptırıp muhtaçlara parasız verdiler.
GAZİLİK
UNVANIN VERİLMESİ (6 Şubat 1921)
Ayıntab
Kuvvâ-yı Milliye Komutanlığının bir “huruc” harekâtıyla kenti boşaltmayı
kararlaştırdığı gün, Türkiye Büyük Millet Meclisi de yalnız kendi gücüne dayanarak
Fransız işgaline 10 ay boyunca geçit vermeyen Ayıntap Kenti'nin
onurlandırılmasını oy birliğiyle benimsedi. Fransız kuvvetlerine karşı şehrin,
savunmasını bu uğurda verdiği 6317 şehide rağmen yılmadan, cesaretle sürdürmesi
ve eşsiz bir direniş göstermesi nedeniyle 6 Şubat 1921 tarihinde 93 Sayılı
Kanun ile Büyük Millet Meclisi tarafından “Gazilik” unvanına layık
görüldüğünden “Gaziayıntab” oldu. 1928 yılında ise şehrin adı “Gaziantep”
olarak değiştirildi.
ANKARA İTİLAFNAMESİ (20 Ekim 1921)
Gerek İngiltere’de, gerekse
Fransa'da, 10 Ağustos 1920’de yapılan Sevres Antlaşması'nın yeniden gözden geçirilmesi
gerektiği düşünüyordu. Bu amaçla yeni bir görüşme ortamı doğdu ve bu soruları
yeni bir temelde ele almak amacıyla Londra'da bir konferans düzenlendi.
Konferansa Ankara Hükümeti adına Bekir Sami (Kunduk) Bey katıldı. Bekir Sami
Bey, uzun görüşmelerden sonra, 15 Mart 1921'de Fransız delegeleriyle bir
antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre, ekonomik bazı ayrıcalıklar karşılığında,
Ayıntab ve Kilis Türklere bırakılıyordu. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, Fransızlara
ayrıcalık tanıyan bu antlaşmayı onaylamadı.. Fransızlar, Ankara Hükümeti ile
anlaşma girişimlerini daha sonra da sürdürdüler. Yunanlıların Sakarya
yenilgisinden sonra bu girişimler daha da yoğunlaştı. Fransız temsilcisi
Franklin Bouillon'un özel çabaları sonucunda, 20 Ekim 1921'de Ankara'da bir antlaşma
imzalandı. 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara İtilafnamesi’ne göre TBMM ve
Fransız Hükümeti arasında Türk-Fransız cephesindeki faaliyetleri durduruldu.
Güney sınırımızın taslak olarak belirlenmesine karar verildi. Ancak asıl
politik kararları Lozan antlaşmasına bırakmıştır. Bu antlaşmaya göre;
Madde 1)
Her iki taraf işbu anlaşmanın imzalanmasından itibaren aralarında harbin sona
ereceğini bildirirler. Ordular, mülki memurlar, ahali keyfiyetten derhal
haberdar edilecektirler.
Madde 2)
İşbu anlaşmanın imzasını müteakip, her iki tarafın harp esirleriyle mevkuf veya
mahpus Türk, Fransız bütün şahıslar serbest bırakılacak ve kendilerini, tevkif
eden taraf yol masrafını ödeyerek gösterilecek en yakın şehre gönderilecektir.
Madde 3)
İşbu anlaşmanın imzasından başlayarak, en geç iki ay içinde Fransız kıtaları 8.
maddede de yazılı hattın güneyine ve Türk kıtaları da kuzeyine çekileceklerdir.
Madde 4)
3. maddede belirtilen müddet zarfında seçilecek bir karma komisyon bu maddenin
ne şekilde tatbik olunacağını tespit edecektir.
Madde 5)
Her iki taraf boşaltılan arazide, buranın işgalini müteakip genel af ilan
edecektir.
Madde 6)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Misak-ı Milli’de açıkça tanınan
azınlıklar haklarının, bu hususta müttefikler ile bunların düşmanları ve bazı
dostlar arasında yapılmış mukavelelerdeki esaslara dayanarak, kendi tarafından
teyit olunacağını bildirir.
Madde 7)
İskenderun Bölgesi (Hatay) için özel bir idare usulü tesis olunacaktır. Bu
mıntıkanın Türk ırkından olan ahalisi kültürlerinin inkişafı için her türlü
teşkilattan faydalanacaklardır. Türk lisanı orada resmi dil olacaktır.
Madde 8)
3. maddede zikredilen hat: İskenderun körfezinde Payas'tan başlayarak Meydan-ı
Ekbez-Kilis-Çobanbeyli İstasyonuna gidecek ve demiryolu Türkiye'de kalmak üzere
Çobanbeyli'den Nusaybin'e varacaktır. Payas ile Meydan-ı Ekbez ve Çobanbeyli
istasyonları Suriye'de kalacaktır. İşbu anlaşmanın imzasından itibaren bir ay
içinde mezkur hattı tespit etmek üzere her iki taraf delegelerinden mürekkep
bir komisyon seçilecek ve bu komisyon tespit muamelesine nezaret edecektir.
Madde 9)
Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman'ın dedesi Süleyman Şah'ın Caber
kalesinde bulunan ve Türk mezarı ismiyle belirli türbesi müştemilatı ile
Türkiye'nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı
çekecektir.
Madde 10)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Pozantı ile Nusaybin arasındaki Bağdat
demiryolu parçasını, Adana ilinde yapılmış bulunan şubelerin işletme hakları
ile beraber bütün ticaret ve ulaştırma işlerini Fransa Hükümeti'nin göstereceği
bir Fransız grubuna vermesini kabul eder. Türkiye Hükümeti Meydan-ı Ekbez'den
Çobanbeyli'ye kadar Suriye arazisinde demiryolu ile askerî ulaştırma
yapacaktır.
Madde 11)
İşbu anlaşma yürürlüğe girdikten sonra seçilecek bir karma komisyon Türkiye ile
Suriye arasındaki gümrük işlerini düzenleyecek, bu işlem yapılıncaya kadar her
iki hükümet hareketinde serbest olacaktır.
Madde 12)
Türkiye ve Suriye, Kırık suyundan hakkaniyet üzere faydalanacaklardır. Suriye
Hükümeti, masrafı kendisine ait olmak üzere Fırat nehrinin Türkiye kısmından su
alabilecektir.
Madde 13)
Madde 8 de belirtilen hududun her iki tarafında oturan yerli ve yarı göçebe
halk buradaki otlaklardan faydalanacak veya emlak, araziye sahip bulunanlar
eskisi gibi haklarını kullanmaya devam edeceklerdir. Bunlar işletme ihtiyaçları
için serbestçe ve hiç bir gümrük veya otlak resmi ve ne de başka bir resim
vermeksizin hayvanlarını, araçlarını, tohumlarını ve bitkilerini
taşıyabileceklerdir. Bunlara ait vergileri oturdukları memlekette ödemeleri kararlaştırılmıştır."
KAYNAKÇA: ABADİE, Türk
Verdün’ü Gaziantep, Antep’in Dört Muhasarası, (sadeleştiren, Şakir Sabri
YENER, Gaziantep, 1959; APAYDIN, Ahmet, “39.
Yıldönümünde Karayılan”, C: II, Gaziantep Kültür Dergisi, 1959; AYBARS, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, İzmir, 1986; BAYAZ, Hüseyin, Antep
Savunması Günlüğü, İstanbul, 1994 BÜYÜKOĞLU, Yaşar, “Karayılan'ın Gaziantep Savunmasındaki
Faaliyetleri”,Gaziantep
Üniversitesi Yayınları - 75.Yılında Gaziantep, Ekim, 1999; aynı yazar,
“Gaziantep'in Son Günleri ve Düşüşü”, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı - Tarih Dergisi, Şubat, 2000; DAİ, Adil, Olaylarla
Gaziantep Savaşı, Gaziantep 1992; GÖMEÇ,
Sadettin, Milli Mücadelede Gaziantep,
Ankara, 1989 Karal, Enver Ziya, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1944),
İstanbul, 1945; LOHANLIZADE, M. Nureddin, İstiklal
Sevgisinin Abidesi-Gaziantep Müdafaası, Gaziantep, 1974; ÖZÇELİK, İsmail, Milli Mücadele’de Anadolu Basınında Güney
Cephesi, Ankara, 2005; ÖZTÜRK; Ayhan, Milli
Mücadele’de Gaziantep, Kayseri, 1994; ÖZKAYA, Yücel, Milli Mücadele Tarihi-Makaleler, “Güney ve Güney-Doğu’da Savunmalar ve 1920 Senesindeki Siyasi Olaylar”,
Ankara, 2002; SARAL, A.Hulki, Türk İstiklal Harbi, Güney Cephesi, C.IV, Ankara, 1966; SARAL, Hulki,Tosun Saral, Vatan Nasıl Kurtarıldı?,
Ankara, 1970, SOLMAZ, Mehmet; Karayılan,
1963; SOYSAL, İsmail, Türkiye’nin Siyasi
Antlaşmaları, C.I, (1920-1945), Ankara, 1983; ŞOPOLYO, Enver Behnam, Kuvvâ-yı Milliye Tarihi, Ankara, 1957; TANSEL,
Selahattin; Mondros’tan Mudanya’ya
Kadar, C.III, UZEL, Sahir; Gaziantep Savaşı’nın İç Yüzü, Ankara, 1952; GOLOĞLU;
Mahmut; Cumhuriyet’e Doğru (1921-1922),
Ankara, 1977; TUNCEL, Metin; “Gaziantep”, DİA, İstanbul, 1996; T.H., Ayıntab, İA,
C.II, İstanbul, 1945; “Yurt Ansiklopedisi, “GaziAyıntab”, C.IV, İstanbul, 1982; ÜNLER, Ali Nadi, Gaziantep Savunması; İstanbul, 1969; Ünal, Tahsin, Türk Siyasi
Tarihi, Ankara, 1958; TOSUN, Ramazan; Türkiye
Cumhuriyeti Tarihi, Kayseri, 1997; YETKİN,
Hulusi-Mehmet Solmaz, Gaziantep
Savunmasında Şehit Şahin’in Yeri, Gaziantep 1963, Aynı yazar, Gaziantep Türklüçüğünün Bayrak Şehidi Şahin
Bey, Gaziantep 1970; YÖK Yayınları, 1/I; Atatürk İlkeleri ve
İnkılap Tarihi; YALÇIN, Semih, Türk
İnkılap Tarihi ve Atatürk İlkeleri, Ankara, 2004.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder