8 Mayıs 2012 Salı

AYINTAB’IN KURTULUŞU ve ŞEHRE GAZİLİK UNVANININ VERİLMESİ

Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesiyle yenilmiş bir halde savaştan çekildi. Bu tarihten itibaren İtilaf Devletleri, Mütarekenin 7. maddesine dayanarak Osmanlı Devleti’ni hızla işgal etmeye başladılar. 13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri’nin savaş gemileri Dolmabahçe önünde demirledi. Aynı ay içinde Çanakkale Boğazı istihkâmlarına el koydular. Musul, İskenderun, Mersin Aralık ayında, Ocak 1919’da Ayıntab, Şubat 1919’da Maraş, Mart 1919’da Urfa, işgal edildi. Ocak 1919’da Kars, Ardahan, Batum ise boşaltıldı. Nisan 1919’da İtalya’nın Antalya civarındaki işgalleri üzerine Mayıs 1919’da İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edildi. İtilaf Devletlerinin birkaç ay içinde gerçekleştirdikleri işgallerin sosyal, siyasi, ekonomik ve askeri olmak üzere pek çok nedeni ve sonucu oldu. Ancak bu yıkıma rağmen Anadolu’da işgallere karşı direnen bir halk oluşumu meydana gelmeye başladı.
Güneydoğu Anadolu’nun en büyük vilayeti olan Ayıntab, stratejik konumuyla İtilaf Devletleri için oldukça önemli bir bölgedeydi. İngiltere için “Hindistan yolu”, Fransızlar için ise “Demiryolları” güzergâhında olması bu iki devletin bu bölgede etkin rol oynamasına neden oldu. Ayıntab’ın Mütarekeden sonraki geleceği için planlar, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşındaki akıbeti belli olmadan çok önce 1912 yılında yapılmıştı. Ancak İngiltere’nin Ortadoğu’daki planları Mekke Şerifi Hüseyin ile yaptığı anlaşmayla Fransızlar lehine değişti. Böylece, Mayıs 1916'da, Sykes-Picot Antlaşması adı verilen yeni bir İngiliz-Fransız antlaşması imzalandı. Bu antlaşmada paylaşılacak alanlar yeniden belirlendi. Buna göre;
- Bağdat ve Basra’yı kapsayan Irak ile Filistin İngiltere’ye,
- Suriye, Kilikya, Ayıntab, Maraş ve Urfa Fransa'ya verildi.
- Musul ve çevresine Fransızlar, Irak'tan Filistin'e dek uzanan bölgeye de İngilizler "nezaret" edeceklerdi.
- Arap Yarımadası’nın geri kalan bölümünde ise Mekke Şerifi Hüseyin'in yönetiminde bir Arap devleti kurulması öngörülüyordu.
a- İNGİLİZ IŞGALİ
Mondros Mütarekesi imzalanınca, İtilaf Devletleri, paylaştıkları alanlara doğru harekete geçtiler. Fakat Musul’un Fransız "nezaretine" bırakılmasını isteksiz olarak kabul eden İngiltere, 1 Kasım 1918, Irak'taki güçlerini harekete geçirerek Musul'a girdi ve 8 Kasım’da da Musul’u ele geçirdi. Bu durum mütareke şartlarına da aykırı bir durum idi. Fransızlara baskı yaparak Musul üzerindeki isteklerinden vazgeçmelerini sağlamaya çalışan İngilizler, 6 Aralık 1918'de Kilis'i işgal etti. İngiliz birlikleri bu kez Ayıntab'a yöneldiler ve 17 Aralık'ta bu şehre girdiler. İşgalin nedeninin İngiliz süvari birliğinin ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu gerekçe göstererek bölgede baskıya başladılar. Bu baskılarda, Kilis'te olduğu gibi, ayrılıkçı Ermeniler büyük rol oynadılar. 23 Ocak 1919'da Ayıntab Hükümet Konağı, İngiliz askerlerince işgal edildi. Kentin ileri gelenleri ve aydınları, çeşitli bahanelerle Halep ve Mısır’a sürüldüler.
28 Şubat 1919'da Halep'te patlak veren bir olayın Kilislilerce kışkırtıldığını ileri süren İngilizler, burada yoğun bir tutuklama başlatınca, Belediye Başkatibi Tahsildar Ahmet Rami Efendi, İngiliz İşgal Komutanlığına bir mektup göndererek bu tutumu protesto etti ve "Haksız olarak işgal edilen anavatanımızda insanlık onurunu ve uygar düşünceyi ayaklar altına alıyorsunuz" diye uyarıda bulundu. Ayıntab'da ise işgali kınayan büyük bir miting düzenlendi. Mitingde konuşan Belediye Başkanı Lütfü Bey, halkın bu işgali kabul etmediğini ve durumun Barış Konferansı’nda duyurulacağını belirtti. Mitingin hemen ardından da, Bülbülzade Hacı Abdullah Efendi'nin başkanlığında, "Cemiyet-i İslamiye" adında bir örgüt kuruldu. Cemiyet-i İslamiye ilk olarak işgalin mütarekeye aykırı olduğunu protesto ile Fransızlara bildirdi ve mitingler düzenledi.
b- FRANSIZ İŞGALİ
İngilizlerin yaklaşık bir yıl süren Ayıntab işgali, Fransızların tepkisine yol açtı. İngilizlerin bu bölgeyi derhal terk etmelerinin nedeni; 15 Eylül 1919'da Paris’te imzalanan Suriye ve Kilikya’da işgal kuvvetlerinin değiştirilmesine ilişkin "Suriye İtilafnamesi" ve İngiliz işgal kuvvetleri içerisinde görev alan Müslüman askerlerin herhangi bir çatışmada Türkleri destekleyeceği endişesidir. Ancak, askeri bir harekâta kalkışmaktan çekinen Fransız Hükümeti, sorunu görüşmeler yoluyla çözmeye çalıştı ve Eylül 1919'da yapılan bir antlaşmayla da Musul üzerindeki "nezaret hakkı”ndan vazgeçti. Antlaşmanın ardından da, İngilizler önce Suriye'yi, daha sonra da Ayıntab, Urfa ve Maraş’ı boşalttılar. Fransız Generali E. Bremond’un “Tarihimizde Fransa’nın başına konan talih kuşunu bir defa daha ürkütüp kaçırdığı elemli bir devre” dediği Kilikya olarak adlandırılan bölgenin işgali bu şekilde kararlaştırılırken, Mustafa Kemal Fransız işgalini, “haksızlık üstüne haksızlık” olarak nitelendirdi ve “Göç doğru değildir. Milli örgütlenişi genişletin. Her türlü haksızlığı protesto ve icabında fiilen reddedin” talimatını verdi.
29 Ekim’de Ayıntab’a giren Fransızları, Ermeniler karşıladı. Şehrin devir teslimi tamamlandıktan sonra İngiliz ve Fransız komutanlarının yayınladıkları 5 maddelik beyannamede; Paris İtilaf Meclisinin kararıyla İngiltere’nin Ayıntab’ı Fransa’ya bıraktığını, ayrı mezheplere mensup bütün halkın işlerine devam edebileceğini, amaçlarının Osmanlı Hükümetinin icraatta bulunmasının sağlanması olduğunu belirttiler. Bu durum Wilson Prensiplerine uygun olarak İngiliz-Fransız anlaşması olarak yorumlandı. Suriye İtilafnamesi uyarınca Fransızlar, 5 Kasım 1919 Cuma günü Ayıntab'ı işgal ettiler. 9 Kasım 1919’da Mustafa Kemal, bir telgraf ile bütün idari amirlere ve Müdafaa-i Hukuk şubelerine işgali dünya kamuoyuna ve Amerika’ya protesto etmelerini duyurdu. İşgalin ilk günü, bir Ermeni tercümanla şehre inen bir Fransız subayının, Akyol Camiinde asılı Türk Bayrağı'nı zorla indirtmesi, şehirde infial uyandırdı ve halk galeyana geldi. Bu hareket büyük bir miting ile Fransızlar nezdinde protesto edildi. Fransız İşgal Komutanına gönderilen protesto mektubuna rağmen Fransızlar baskıcı tutumlarını sürdürdüler. Ermenilerin aleyhte propagandalarının yanında resmi binalara Türk bayrağı çekilmesi yasaklandı ve resmi binaların kapılarına yörenin adının “Kilikya” olarak değiştirildiğini belirten tabelalar asıldı. Fransızlar halkın tutumunun kitlesel bir tepkiye yol açabileceğini bir süre sonra fark ettiler ve işgal birliği içindeki Ermeni Taburunu bir Cezayir Avcı Taburuyla değiştirdiler.
Ayıntab’daki baskılar yalnızca yerel halkın değil, Diyarbakır’daki XIII. Kolordu Komutanı Miralay Ahmet Cevdet Bey'in de tepkisine yol açtı. Ahmet Cevdet Bey, Fransızların tutumunu art arda gönderdiği sert notalarla protesto etti. Mustafa Kemal’in “sonuçta milletin galip geleceği ve halkın işgale direnmesi” çağrısı ile Ayıntab’da, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, Heyet-i Merkeziye adıyla bir kolu kuruldu. Bu cemiyet, önce Cemiyet-i Milliye sonra Müdafaa-i Hukuk adını aldı ve Mustafa Kemal’in direktifi ile kurulmuş olan ve ülkede “Kuvvâ-yı  Milliye olarak adlandırılan teşkilata dönüştü. Ayıntab adına Kara Vasıf Bey'in katıldığı Sivas Kongresi'nden sonra, “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Ayıntab Şubesi” adını alan Cemiyet-i İslamiye, İtilaf Devletlerine ve İstanbul Hükümeti'ne işgali protesto etti. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin askeri yapısını oluşturma görevini, Kilisli Yusuf Rıza Bey (Arslan) ile Yüzbaşı Kamil Bey (Polat) üstlendiler. 1919 sonlarında, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, direniş çalışmalarının büyük bir alana yaydı.
Bir yandan Maraş’ta diğer yandan Urfa’da Fransızlara karşı başlatılan direnişin Ayıntab ve bölgesi için miladı 12 Ocak 1920’dir. 7 Ocak’ta Eloğlu, 12 Ocak’ta Arapcar Köyü, 20 Ocak’ta ise Karabıyıklı’daki baskınlar ile yıpranan Fransız kuvvetlerinin korkulu rüyası 24 Mayıs 1920’deki vefatına kadar Molla Mehmet adındaki “Karayılan” lakaplı bir aşiret reisidir.  Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kararı gereği Ayıntablılar, Ermeni ve Fransızlarla herhangi bir ticari işe girmediler. Gereksinimlerini dışarıdan sağlamak zorunda kalan işgal kuvvetleri Kilis’ten bu ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştılar. Daha önce bu durumu hesap eden Muvazzaf Teğmen Şahin Bey, Kilis-Ayıntab yolunu kapattı. Burada hiçbir Fransız konvoyunun geçmesine izin verilmedi. Fransızlar, ikmallerini devamlı olarak Ayıntab-Kilis yolunu kullanarak yaptıklarından burası önem taşımaktaydı. Heyet-i Merkeziye aldığı tedbirlerle Maraş yolunu Fransızlara kapattıktan sonra Fransızların tümen karargâhı olan Katma’dan ve Kilis Garnizonu’ndan Ayıntab’a gelecek yardımlar önlendi. Ayıntab Savunması’nı her şeyin üstünde tutan Şahin Bey, Çapalı Köyüne giderek burayı merkez yaptı ve bir süre sonra yolun kontrolünü tamamen sağladı. 3 Şubat 1920’de Ayıntab’a gitmek üzere Kilis’ten hareket eden 300 kişi ve 150 arabadan oluşan bir grup, Şahin Bey kuvvetleri tarafından bertaraf edildi. 4 Şubat’ta Kilis yoluna hâkim olan milis kuvvetler, telgraf hatlarını tahrip ederek Fransızların Kilis ile olan bağlantısını kesti. Aynı şekilde Karayılan vasıtasıyla Ayıntab-Maraş yolunun da bağlantısı kesildi. Şahin Beyin önderliğindeki direniş kuvvetinin baskısı nedeniyle Fransızlar işgal etmek için girdikleri Ayıntab'da tutsak durumuna düştüler. Ayıntab Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, 28 Şubat’ta Fransız Komutanına verdiği notada, kentte güvenliğin korunması için şu koşulları öne sürdü:
1- Ayıntab'daki Ermeni askerlerinin geri gönderilmesi.
2- Yerel Türk yönetimine müdahale edilmeyeceğine ilişkin güvence verilmesi.
3- Ayıntab'e yeni birlik getirilmemesi.
4- Güvenliğin korunması için, kente iki Türk taburunun getirilmesi.
Bu gelişmeler üzerine, Ayıntab garnizonuna erzak nakline memur edilen Andreas, 25 Mart’ta Kilis’ten hareket etti. Bu yiyecek konvoyunda  askeri gereçlerin yanında 2500 asker de bulunuyordu. 26 Mart sabahı Fransızların taarruzuna karşılık veren Şahin Bey komutasındaki milis kuvvetleri bu taarruzdan Ayıntab’ın kuzeyine çekilmek zorunda kaldılar. Fransızlarla ilk önemli çarpışma, Kızılburun Tepelerinde, Kilis Kuvvâ-yı Milliye kuvvetlerinin de işbirliği ile yapıldı. İkinci büyük çarpışma, Kertil civarında oldu. Fransızların baskın olmaları nedeniyle milis kuvvetleri çekilmek zorunda kaldılar. Elmalı Köprüsü’nde Şahin Bey, Fransız piyadelerinin süngü darbeleri altında 28 Mart 1920 tarihinde şehit düştü. Onun şahadeti üzerine Milli Kuvvetler Ayıntab’ın kuzeyine doğru çekildiler. Şahin Bey’in şehit olması ve Türk kuvvetlerinin yenilmesinden sonra Mustafa Kemal’in emri üzerine Sivas’tan hareketle Maraş’a gelmiş olan Kılıç Ali Bey, Ayıntab Heyet-i Merkeziyesinin isteği üzerine buradan Ayıntab’a gönderildi. Bu durum Ayıntablıların maneviyatını yeniden yükseltti. Ayıntab’daki Milli Kuvvetlerin bir komuta altında birleştirilmesini planlayan Kılıç Ali, böylece Ayıntablıların savunma gücünü artırdı. 1-2 Nisan günlerinde Kilis’e dönen Fransız askerlerine taarruz  eden Ali Bey 4 Nisan’da şehrin müdafaa hatlarını düzenledi. 28 Nisan’da IX. Kafkas Alayının Ayıntab’a gelmesi savunmaya güç kattı. 26 Nisan’da Mağarabaşı ve 2 Mayıs’ta Kurbanbaba Tepesi taarruzuna başarılı mukavemet eden milis kuvvetlerin başarıları 22 Mayıs’ta Akbaba’da meydana gelen çarpışmalarda aynı sonucu doğurmadı. Aylardır Anadolu harekatını tamamlayamayıp, güçlerini Suriye’ye kaydırmayı başaramayan Fransızlar, 28 Mayıs 1920'de Ayıntab Kuvvâ-yı  MilIiye Komutanlığına bir telgraf çekerek ateşkes teklifinde bulundu. Ankara Hükümeti, 30 Mayıs -18 Haziran 1920 arasını kapsamak üzere, FransızlarIa bir ateşkes antla§masl imzaladığını bildirdi. Antlaşmaya göre, Fransız birlikleri 20 gün içinde Adana, Mersin ve Tarsus dışındaki bütün işgal bölgelerini boşaltacak ve tutsaklar serbest bırakılacaktı. Ateşkes boyunca her iki tarafta da hükme aykırı bir tutum görülmedi. Ancak ateşkes süresinin bitmesi ve Fransa’nın barış antlaşması için yanaşmaması durumun iyi niyetten ibaret olmadığı izlenimini verdi. Bunun üzerine Maraş ve Adana Cephesi, Ayıntab’daki Fransız müfrezesine 29 Temmuz 1920’de taarruzda bulundu. Ayıntab Taburu Komutanı Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey bölgede ilerlemeye başladı. Çatışmaların alevlendiği sırada Fransızlar, 11 Ağustos 1920’de şehrin iki saate kadar kayıtsız şartsız teslimini ve bütün hükümet memurlarının, Kuvvâ-yı Milliye Komutanının, Heyet-i Merkeziye üyelerinin ve diğer ileri gelenlerin Fransız Komutanlık karargâhına gelmelerini, bütün kuvvetlerin silahları ile birlikte teslim olmalarını bildirdiler. Fransızlar, Ayıntab halkı isyan ettiği için ceza olarak 1,5 milyon altın lira tazminat istediler. Kabul edilmediği takdirde şehre büyük kuvvetlerle saldıracaklarını ve şehri topa tutacaklarını bildirdiler. Ayıntablılar tarafından kabulüne imkân olmayan bu şartlara karşılık Kuva-yı Milliye Komutanı Özdemir Bey “Sizin bayrağınızın altına girecek hiçbir Türk düşünemiyorum. Ayıntab halkı ya ölmeyi ya da vatanını kurtarmayı kendisine bir düstur olarak kabul etmiştir.” dedi. Fransız kumandanlarına bu cevap verildikten iki saat sonra mutasarrıflığa ikinci bir resmi nota gönderildi. Bu notada şehrin derhal teslim olması ayrıca Fransızların mertliğinden, âlicenaplığından, maksatlarının halkın refah ve saadeti olduğundan bahsedilerek şehrin teslimine işaret olmak üzere kalenin güney burçlarından birine beyaz bayrak çekilmesi istenmekteydi.
Aynı gün Ayıntab Heyet-i Merkeziye’sine Kılıç Ali Bey tarafından bir telgraf geldi. Bu telgrafta bölgeye yeni kuvvetler sevk edileceği bildirilmekteydi. “Mümkün kuvvetlerin yola çıkarılması için lazım gelenlere emir verilmiştir. Bu kuvvetlerin vusulüne kadar aman kardeşlerim, fevkalade sebat, metanet ve mukavemet gösteriniz. İnşallah muvaffak olacaksınız. Cümlenize muvaffakiyetler temenni ederim fedakâr kardeşlerim. 6 Ağustos 1336. Kılıç Ali”
Yayınlanan bildiriyi kuvvetlendiren bu telgraf, halkın direnme isteğini bir kez daha tazelemişti. Kuşatma başladıktan sonra Ayıntab halkı içerisinde büyük bir açlık baş gösterdi. Heyet-i Merkeziye bu durum karşısında bir açlık beyannamesi yayınlayarak, dışarıdaki birliklerden bir kez daha yardım istedi. Fransızlar açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Ayıntab halkını tehdide başladı. 1 Ocak 1921 günü General Gouraud, Ayıntablılara teslim olmaları teklifini yineledi. Bu teklifte, Sevr Antlaşmasının uygulanmasını istiyordu. Fransız idaresi tanınacak, cephane ile adları verilen kişiler teslim edilecekti. Bu teklifte diğer teklifler gibi kabul edilmedi.
Fransız muhasarasının artması sonucunda, Ayıntab’ı müdafaa eden şehir içindeki birlikler bir huruc hareketi yapmaya karar verdiler. II. Kolordu Komutanlığı böyle bir baskın hareketinin 4-5 Şubat gecesi yapılmasını uygun buluyordu. Fakat harekât, şehir içindeki müdafilerin hazırlıklarını tamamlayamaması nedeniyle yapılamamıştı. Bunun üzerine II. Kolordu Kumandanı Kurmay Albay Selahattin Adil Bey, 6-7 Şubat 1921 gecesi Ayıntab müdafilerine gönderdiği emirde: “…Bu gece kuşatma hattını yarıp çıkmadığımız takdirde dışarıdaki kuvvetlerin sizlere bir daha yardım imkânı olmayacağını kesin olarak bildirmek zorundayım. Harekat saat 18.00’de topçu ateşimizle başlayacaktır. Yiyeceklerinizi içerde kalanlara terk ediniz. Sizin her halde çıkmanızı rica ederim.”dedi.
Bu karar üzerine dışarıya çıkacaklar Ahmet Çelebi’de toplandı. Bunlar da huruc hareketine iştirak edenleri takip edeceklerdi. Huruc Hareketi, Salavat yokuşuna ve Perilikaya istikametine doğru hazırlandı. Bu harekâta Mustafa Fevzi Bey komutasında Yıldırım Taburunun birinci, ikinci ve üçüncü bölükleri ile semt efradı iştirak etti. Müşterek hareket bütün hazırlığı ile tamamlandıktan sonra, 6 Şubat’ta 5 subay 450 oluşan ilk kafile çıkış hareketinde başarılı oldu. Ayıntab halkı ve müdafiler, iaşe yardımı yapıldığı takdirde çıkış yapmak istemediklerini ve savunmaya devam edeceklerini bildirdiler. Ancak buna imkân olmayacağı anlaşıldığından müdafilerden arzu edenlerin her an kılavuzlarla çıkış yapabileceklerini bildirdi. 7-8 Şubat 1921 gecesi de 50 kadar savaşçı Ayıntab’dan dışarıya çıkmaya muvaffak oldu. 8 Şubat 1921’de aralıklı atışlar devam ederken, aynı günü sabahı Özdemir Bey ve hükümet erkânının dışarı çıktıkları öğrenildi. Halk telaşa düştü. Şehrin ileri gelenleri, Heyet-i Merkeziye Reisi Ferid Bey olduğu halde, hastane haline gelen Şeyh Camii’nde toplandılar. Uzun tartışmalardan sonra şehrin tesliminden başka bir çıkar yol olmadığına karar verdiler. Şehrin teslim şartlarını görüşmek üzere Fransız kumandanlarına bir mektup yazarak randevu istendi. Kararlaştırılan saatte Dr. Mecit Bey başkanlığındaki Türk Heyeti Fransız karargâhına gitti. Uzun görüşmeler ve tartışmalardan sonra teslim anlaşması hazırlandı. Heyet, Şeyh Camiinde toplanan şehrin ileri gelenlerine, yeni şartları okuyup anlatarak imza için yetki istedi. 9 Şubat 1921 Çarşamba günü saat 10.00’da Fransız Karargahına giden delegeler bir gün önce hazırlanan şehrin teslim protokolünü imzaladılar. Teslim protokolüne göre: “… Ayıntab Fransız mandası altına girecek, ordu birlikleri harp esiri olarak kabul edilecek, bütün silah ve harp gereçleri Fransızlara teslim edilecek, Türk olsun Ermeni olsun bütün halka eşit işlem yapılacak ve güven altında bulundurulacaktı…”. Bu protokolden sonra Fransızlar 10 Şubat 1921’de şehre girdiler. Kendilerince asayiş bakımından gerekli gördükleri yerlere karakollar yerleştirdiler. Halkın gönlünü kazanmak için Hükümet civarına kamyonlarla un, şeker, yiyecek getirerek halka dağıttılar. Fırınları açarak ekmek yaptırıp muhtaçlara parasız verdiler.
GAZİLİK UNVANIN VERİLMESİ (6 Şubat 1921)
Ayıntab Kuvvâ-yı Milliye Komutanlığının bir “huruc” harekâtıyla kenti boşaltmayı kararlaştırdığı gün, Türkiye Büyük Millet Meclisi de yalnız kendi gücüne dayanarak Fransız işgaline 10 ay boyunca geçit vermeyen Ayıntap Kenti'nin onurlandırılmasını oy birliğiyle benimsedi. Fransız kuvvetlerine karşı şehrin, savunmasını bu uğurda verdiği 6317 şehide rağmen yılmadan, cesaretle sürdürmesi ve eşsiz bir direniş göstermesi nedeniyle 6 Şubat 1921 tarihinde 93 Sayılı Kanun ile Büyük Millet Meclisi tarafından “Gazilik” unvanına layık görüldüğünden “Gaziayıntab” oldu. 1928 yılında ise şehrin adı “Gaziantep” olarak değiştirildi.
ANKARA İTİLAFNAMESİ (20 Ekim 1921)
Gerek İngiltere’de, gerekse Fransa'da, 10 Ağustos 1920’de yapılan Sevres Antlaşması'nın yeniden gözden geçirilmesi gerektiği düşünüyordu. Bu amaçla yeni bir görüşme ortamı doğdu ve bu soruları yeni bir temelde ele almak amacıyla Londra'da bir konferans düzenlendi. Konferansa Ankara Hükümeti adına Bekir Sami (Kunduk) Bey katıldı. Bekir Sami Bey, uzun görüşmelerden sonra, 15 Mart 1921'de Fransız delegeleriyle bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre, ekonomik bazı ayrıcalıklar karşılığında, Ayıntab ve Kilis Türklere bırakılıyordu. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, Fransızlara ayrıcalık tanıyan bu antlaşmayı onaylamadı.. Fransızlar, Ankara Hükümeti ile anlaşma girişimlerini daha sonra da sürdürdüler. Yunanlıların Sakarya yenilgisinden sonra bu girişimler daha da yoğunlaştı. Fransız temsilcisi Franklin Bouillon'un özel çabaları sonucunda, 20 Ekim 1921'de Ankara'da bir antlaşma imzalandı. 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara İtilafnamesi’ne göre TBMM ve Fransız Hükümeti arasında Türk-Fransız cephesindeki faaliyetleri durduruldu. Güney sınırımızın taslak olarak belirlenmesine karar verildi. Ancak asıl politik kararları Lozan antlaşmasına bırakmıştır. Bu antlaşmaya göre;
Madde 1) Her iki taraf işbu anlaşmanın imzalanmasından itibaren aralarında harbin sona ereceğini bildirirler. Ordular, mülki memurlar, ahali keyfiyetten derhal haberdar edilecektirler.
Madde 2) İşbu anlaşmanın imzasını müteakip, her iki tarafın harp esirleriyle mevkuf veya mahpus Türk, Fransız bütün şahıslar serbest bırakılacak ve kendilerini, tevkif eden taraf yol masrafını ödeyerek gösterilecek en yakın şehre gönderilecektir.
Madde 3) İşbu anlaşmanın imzasından başlayarak, en geç iki ay içinde Fransız kıtaları 8. maddede de yazılı hattın güneyine ve Türk kıtaları da kuzeyine çekileceklerdir.
Madde 4) 3. maddede belirtilen müddet zarfında seçilecek bir karma komisyon bu maddenin ne şekilde tatbik olunacağını tespit edecektir.
Madde 5) Her iki taraf boşaltılan arazide, buranın işgalini müteakip genel af ilan edecektir.
Madde 6) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Misak-ı Milli’de açıkça tanınan azınlıklar haklarının, bu hususta müttefikler ile bunların düşmanları ve bazı dostlar arasında yapılmış mukavelelerdeki esaslara dayanarak, kendi tarafından teyit olunacağını bildirir.
Madde 7) İskenderun Bölgesi (Hatay) için özel bir idare usulü tesis olunacaktır. Bu mıntıkanın Türk ırkından olan ahalisi kültürlerinin inkişafı için her türlü teşkilattan faydalanacaklardır. Türk lisanı orada resmi dil olacaktır.
Madde 8) 3. maddede zikredilen hat: İskenderun körfezinde Payas'tan başlayarak Meydan-ı Ekbez-Kilis-Çobanbeyli İstasyonuna gidecek ve demiryolu Türkiye'de kalmak üzere Çobanbeyli'den Nusaybin'e varacaktır. Payas ile Meydan-ı Ekbez ve Çobanbeyli istasyonları Suriye'de kalacaktır. İşbu anlaşmanın imzasından itibaren bir ay içinde mezkur hattı tespit etmek üzere her iki taraf delegelerinden mürekkep bir komisyon seçilecek ve bu komisyon tespit muamelesine nezaret edecektir.
Madde 9) Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman'ın dedesi Süleyman Şah'ın Caber kalesinde bulunan ve Türk mezarı ismiyle belirli türbesi müştemilatı ile Türkiye'nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı çekecektir.
Madde 10) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Pozantı ile Nusaybin arasındaki Bağdat demiryolu parçasını, Adana ilinde yapılmış bulunan şubelerin işletme hakları ile beraber bütün ticaret ve ulaştırma işlerini Fransa Hükümeti'nin göstereceği bir Fransız grubuna vermesini kabul eder. Türkiye Hükümeti Meydan-ı Ekbez'den Çobanbeyli'ye kadar Suriye arazisinde demiryolu ile askerî ulaştırma yapacaktır.
Madde 11) İşbu anlaşma yürürlüğe girdikten sonra seçilecek bir karma komisyon Türkiye ile Suriye arasındaki gümrük işlerini düzenleyecek, bu işlem yapılıncaya kadar her iki hükümet hareketinde serbest olacaktır.
Madde 12) Türkiye ve Suriye, Kırık suyundan hakkaniyet üzere faydalanacaklardır. Suriye Hükümeti, masrafı kendisine ait olmak üzere Fırat nehrinin Türkiye kısmından su alabilecektir.
Madde 13) Madde 8 de belirtilen hududun her iki tarafında oturan yerli ve yarı göçebe halk buradaki otlaklardan faydalanacak veya emlak, araziye sahip bulunanlar eskisi gibi haklarını kullanmaya devam edeceklerdir. Bunlar işletme ihtiyaçları için serbestçe ve hiç bir gümrük veya otlak resmi ve ne de başka bir resim vermeksizin hayvanlarını, araçlarını, tohumlarını ve bitkilerini taşıyabileceklerdir. Bunlara ait vergileri oturdukları memlekette ödemeleri kararlaştırılmıştır."
KAYNAKÇA: ABADİE, Türk Verdün’ü Gaziantep, Antep’in Dört Muhasarası, (sadeleştiren, Şakir Sabri YENER, Gaziantep, 1959; APAYDIN, Ahmet, “39. Yıldönümünde Karayılan”, C: II, Gaziantep Kültür Dergisi, 1959; AYBARS, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, İzmir, 1986; BAYAZ, Hüseyin, Antep Savunması Günlüğü, İstanbul, 1994 BÜYÜKOĞLU, Yaşar, “Karayılan'ın Gaziantep Savunmasındaki Faaliyetleri”,Gaziantep Üniversitesi Yayınları - 75.Yılında Gaziantep, Ekim, 1999; aynı yazar, “Gaziantep'in Son Günleri ve Düşüşü”, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı - Tarih Dergisi, Şubat, 2000; DAİ, Adil, Olaylarla Gaziantep Savaşı, Gaziantep 1992; GÖMEÇ, Sadettin, Milli Mücadelede Gaziantep, Ankara, 1989 Karal, Enver Ziya, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1944), İstanbul, 1945; LOHANLIZADE, M. Nureddin, İstiklal Sevgisinin Abidesi-Gaziantep Müdafaası, Gaziantep, 1974; ÖZÇELİK, İsmail, Milli Mücadele’de Anadolu Basınında Güney Cephesi, Ankara, 2005; ÖZTÜRK; Ayhan, Milli Mücadele’de Gaziantep, Kayseri, 1994; ÖZKAYA, Yücel, Milli Mücadele Tarihi-Makaleler, “Güney ve Güney-Doğu’da Savunmalar ve 1920 Senesindeki Siyasi Olaylar”, Ankara, 2002; SARAL, A.Hulki, Türk İstiklal Harbi, Güney Cephesi, C.IV, Ankara, 1966; SARAL, Hulki,Tosun Saral, Vatan Nasıl Kurtarıldı?, Ankara, 1970, SOLMAZ, Mehmet; Karayılan, 1963; SOYSAL, İsmail, Türkiye’nin Siyasi Antlaşmaları, C.I, (1920-1945), Ankara, 1983; ŞOPOLYO, Enver Behnam, Kuvvâ-yı Milliye Tarihi, Ankara, 1957; TANSEL, Selahattin; Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C.III, UZEL, Sahir; Gaziantep Savaşı’nın İç Yüzü, Ankara, 1952; GOLOĞLU; Mahmut; Cumhuriyet’e Doğru (1921-1922), Ankara, 1977; TUNCEL, Metin; “Gaziantep”, DİA, İstanbul, 1996; T.H., Ayıntab, İA, C.II, İstanbul, 1945; “Yurt Ansiklopedisi, “GaziAyıntab”, C.IV, İstanbul, 1982; ÜNLER, Ali Nadi, Gaziantep Savunması; İstanbul, 1969; Ünal, Tahsin, Türk Siyasi Tarihi, Ankara, 1958; TOSUN, Ramazan; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Kayseri, 1997; YETKİN, Hulusi-Mehmet Solmaz, Gaziantep Savunmasında Şehit Şahin’in Yeri, Gaziantep 1963, Aynı yazar, Gaziantep Türklüçüğünün Bayrak Şehidi Şahin Bey, Gaziantep 1970; YÖK Yayınları, 1/I; Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi; YALÇIN, Semih, Türk İnkılap Tarihi ve Atatürk İlkeleri, Ankara, 2004.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder